2025'te Çalışan Üniversiteliler Üzerine Bir Toplumsal Portre


Yaz Tatili mi, Geçim Mesaisi mi?

 2025 yılının sıcak yazında, bir grup genç insan sabah 6.45’te metroya biniyor. Yanlarında birer termos, birer sırt çantası, gözlerinde uykusuzluk… Onlar “tatildeki” üniversiteliler. Lakin onların yazı, deniz kenarında kitap okuyarak geçmiyor. Onların yazı, İstanbul’daki bir konser alanında bilet kontrolü yaparken, Elazığ’da bir düğün salonunda tabak taşırken, Antalya’da turistlere rehberlik ederken geçiyor.

Bu gençler yazı tatil olarak değil, bir geçim hattı olarak görüyor. Tatilin anlamı değişti. Dinlenmenin yerini “biriktirme” aldı. Ama biriken yalnızca para değil — yorgunluk, beklenti, toplumsal yük, hatta zamanın ağırlığı da... 

Bu yazıda, 2025 yılında gençlerin yaz aylarında çalışma gerçekliğine değiniyor , çözüm önerilerini birlikte tartışıyoruz.




İŞKUR Verileri ve Sahadaki Gerçek

İŞKUR’un 2025 “Gençlik Programı” verilerine göre; üniversite öğrencileri haftalık en fazla 22,5 saat çalışıyor ve günlük 1.083 TL ücret alıyor. Yaz boyunca ortalama 140 gün çalışabilen bu gençlere sosyal güvence de sağlanıyor. Bu program kâğıt üzerinde bir umut gibi görünüyor. Ancak pratikte gençler çoğu zaman bu programlara ulaşamıyor. Bunun yerine ajanslar, günübirlik işler ve kayıt dışı emek sömürüsü arasında savruluyorlar.

Yazın Çalışan Üniversitelilerin Sosyokültürel Gerçekliği

Üniversite, tarihsel olarak bireyin hem zihinsel hem de toplumsal olarak “kendi olma”sına alan açan bir dönemdir. Ancak bugünün öğrencisi; kampüsün çimlerinde otururken değil, fast food restoranının mutfağında hamburger dizerken büyüyor.

Sosyolog Pierre Bourdieu’nün "habitus" kavramını hatırlayalım. Gençler, içinde bulundukları sosyal sınıf ve yapısal zorunluluklar nedeniyle belirli davranış kalıpları geliştirir. Yazın çalışan üniversiteliler de tam olarak bu çerçevede; zorunluluktan gelişen bir “geçim kültürü”nün taşıyıcısıdır.

Ve bu kültür artık kuşaktan kuşağa aktarılıyor.




Bir Öğrenci'nin Toplumsal Rolleri


Bir üniversiteli, aynı anda dört rol oynuyor artık:

  •  Öğrenci: Ders geçmek zorunda
  •  Emekçi: Kirasını ödemek zorunda
  • Aile Üyesi: Eve destek olmak zorunda
  • Gelecek Kurucusu: KPSS, mülakat, yüksek lisans, staj… 
Hepsi bir anda omuzlarda

Bu dört rolden herhangi biri düştüğünde genç “başarısız” ilan ediliyor. Oysa bu rollerin birbiriyle çeliştiğini konuşmak gerekiyor. Sosyal hizmetin temel ilkesi olan bireyin çevresiyle olan etkileşimi, bu gençlerin yaşamında çatışma ve çelişki şeklinde tezahür ediyor.

Peki ne yapılabilir?

  • Üniversitelerde Psikososyal Destek Birimleri etkinleştirilmeli. Yaz çalışmaları sadece ekonomik değil, psikolojik de takip edilmeli.
  • Geçici değil, güvenli işler sağlanmalı. Ajanslar yerine üniversite iş birlikleri artırılmalı.
  • Gençlik politikalarında geçici değil bütüncül çözümler tartışılmalı: Barınma, beslenme, ulaşım destekleri yaz döneminde de sürdürülmeli.


Üniversitelinin yazını rahatlatmak, onun yalnızca bireysel yaşamına değil; hepimizin geleceğine yatırım yapmak demektir. Sosyal devlet olmak, sadece burs vermek değil; gençliğin yükünü azaltmaktır.